|
 |
|
SİVASLI |
|
|
|
|
|
 |
|
TÜRK ŞİİRİ |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bir çocuksam
Kucaksız,
Oyuncaksız;
Bir delikanlıysam
Atsız,
Pusatsız
Olabilirim...
Bayraksız olamam!
Taşıp yirmi yaş dileklerinden
Ufuk ufuk süzülen
Bir gemiyim ben...
Rüzgârsız kalabilirim,
Yelkensiz olabilirim...
Bayraksız olamam!
Eşsizsem, yalnızsam;
Kısmetini bekleyen bir genç kızsam
Ve gelirse, eğer mutlu günüm
Yapılırsa bir gün düğünüm
Telsiz, duvaksız olabilirim...
Bayraksız olamam!
-İster erkek, ister kadın-
Çocuğuyum bu vatanın
Ve gazada can borcuyum...
Susuz olabilirim,
Uykusuz olabilirim,
Bayraksız olamam!
Ölürsem taşım, yazım
Kaygı olmasın yakınlarıma...
Bir şey istemem,
Yeter ki ay doğsun mezarıma!
Taşsız olabilirim;
Yazısız kalabilirim;
Bayraksız olamam!
Konaksız, saraysız;
Evsiz, yuvasız, köysüz
Kalabilirim...
Sevdiklerim gidebilir,
Sevenlerim ihanet edebilir...
Her şeysiz kalabilirim, her şeysiz olabilirim
Bayraksız olamam,
Bayraksız olamam!
Bizans önlerinde bir yeniçeri...
Kılıç tutar, bayrak tutar eli...
"Bu kimdir?" diye sorarsan
Benim:
Ulubatlı Hasan
Benim...
Elim kesilebilir,
Ayağım eksilebilir
Ve oklar delebilir, ateşler eriyip
Yakabilir beni...
Kollarım kanatlarım bir bir
Bırakabilir beni...
Kolsuz olabilirim,
Kanatsız olabilirim;
Bayraksız olamam;
Bayraksız olamam!
SAKARYA TÜRKÜSÜ
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya:
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir:
Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kainat:
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne?
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine:
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabb'im isterse, sular büklüm büklüm burulur.
Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakarya'm, sana mı düştü bu yük?
Bu dâvâ hor, bu dâvâ öksüz, bu dâvâ büyük!..
Ne ağır imtihandır, başındaki Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan:
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan!
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu?
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna?
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına eş kayna kayna Sakarya.
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su:
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek:
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya, saf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşıyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz:
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya:
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
BOZKURT58 |
|
|
|
|
|
 |
|
HAVA DURUMU |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 1 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı! |